Saturday, June 27, 2009

Düşsel Doğu









Düşsel Doğu


Şirin Neşat, etkileyici fotoğraf ve film çalışmalarında çoğunlukla, İslam dünyasındaki cinsiyet farklılıkları üzerinde duruyor, ki bu da sık sık onun klişelerden yola çıktığı eleştirisiyle karşılaşmasına yol açıyor. Amin Fazenefar'ın haberi

Shirin Neshat'ın çalışmalarını derin etkiler bırakan deneyimsel bir alana dönüştüren şey, onun çalışmalarındaki belirlenemezlik.

İran'ın tanınmış sanatçılarından Shirin Neshat, uluslararası ününe 1994’te 37 yaşındayken kavuştu: "Women of Allah" / "Guardians of Revolution" (Allah’ın Kadınları Devrimin Bekçileri; 1993), birbirine karşıt ilişkilerden beslenen bir film çalışmasıydı:

Filmde İranlı genç kadınların yüzlerindeki, el ve ayaklarındaki Arapça yazılar gösteriliyor, bununla da düğünlerde kınayla yapılan süslemeler çağrıştırılıyordu. Bu kadınların (ki bunlardan biri de sanatçının kendisiydi) nedeni anlaşılamayan bir ciddiyetle izleyiciye doğrulttuğu namlular da, devrim şehitleri klişesi hakkındaki izlenimleri tamamlıyordu.


Bununla birlikte "Women of Allah", kültür sınırlarının ötesinde farklı biçimlerde de okunabilir: Yazılar Batılı izleyicilere salt grafik bir süsleme gibi geliyor, ancak bu yazıyı bilenler, bunlarda feminist kadın yazarların metinlerini görüyorlar: Neshat'ın sanatı 'yabancı olan' ile 'özgün olan' arasındaki sınırda dolaşıyor.

1957 Kezvin doğumlu sanatçı, 17 yaşında İran'dan ayrılmış, o zamandan bu yana ABD'de yaşıyor, devrim sonrası oluşan durumu görmek üzere İran İslam Cumhuriyeti’ne bir daha ancak 1990’da gitmiş.


Haremlik, selamlık

Neshat İran'da şeriatın, cinsiyet ayrımının izlerini taşıyan, sekiz yıl süren Irak Savaşı’nın doğurduğu sonuçların travmasını yaşayan, tümüyle değişmiş bir toplumla karşılaşmış.

Elbette tüm bunlar, Neshat'ın sanatı üzerinde derin izler bırakır: Karşıtların etkisini eserlerine yansıtır; videolarında, filmlerinde, geniş ve dar açı ayarlarını, siyah ve beyazı, açık ve koyuyu, sesliyi ve sessizi birbiriyle kesin ve dolaysız bir şekilde karşı karşıya getirir; resim alanlarının net bir şekilde ayrılması - sanatçının çalışmaları çoğunlukla iki ayrı perdede temsil edilir -, cinsiyet alanlarının ayrılması ile örtüşür.

"Turbulance" ("Rapture" ve "Fervor"la birlikte bir üçlemenin parçası olan) adlı filminde bir adam izleyicilerin önünde şarkı söyler, kadının gırtlağından ise yalnızca anlaşılmaz sesler çıkmaktadır...

Resmi büyüt 1957 Kezvin doğumlu sanatçı, 17 yaşında İran'dan ayrılmış, o zamandan bu yana ABD'de yaşıyor, devrim sonrası oluşan durumu görmek üzere İran İslam Cumhuriyeti’ne bir daha ancak 1990’da gitmiş Sanatçının son dönem film çalışmalarında yoğun bir ritmin, insanı hipnotize edercesine hareket eden kameraların ve bilinçaltına işleyen seslerin etkisi görülmektedir:

"Pulse"da (2001), uzun bir kamera çekimiyle; nostaljik döşenmiş loş bir bodrum katında, bir radyonun yanına kıvrılmış, bir melodi mırıldanan bir kadını gösterir. Ritmik bir nabız sesinin eklendiği bu tablo eve bağlılığın, nostaljinin, tutsaklığın, yalnızlığın rahatsız edici deneyimine dönüşür.

Yine siyah-beyaz bir film olan "Possessed" da benzer bir şekilde yoruma açıktır. Burada kamera, neresi olduğu anlaşılmayan bir şehrin eski semtlerindeki dar sokaklarda soluk soluğa koşturan bir kadını izler. Ta ki kalabalık şehir merkezinde dikkatli bakışları üzerine çekinceye dek. Memleketinden kaçan bir sürgünün kâbusu mudur bu? Ataerkil bir toplumda kadının içe bakışının tanımlanması mıdır yoksa?

Neshat’ın yine ay yıl çektiği "Passage" da cinsiyet ayrımının yanı sıra başka karşıtlıkları aktarır. Yaşam, ölüm ve yeniden doğuş; su ve toprak. Uzak mesafeden, deniz kıyısında bir grup adam görülür; karaya, çember şeklinde oturmuş, çukur kazan kadınlara doğru bir tabut taşımaktadırlar. Sonunda yas tutan cemaatin çevresi ateşten bir duvarla sarılır. "Passage", zıtlıkların -bir çöküş bile olsa- ritüel birleşimini yansıtır.

Uluslararası sanat piyasasının favorisi

Neshat’ın çalışmalarının birçoğu Fas ve Türkiye'de çekilmiş ve hepsi de hayali bir Doğu'da geçiyor, yüzleri, kimlikleri olmayan belirsiz insan gruplarını konu alıyor. Bu insanların yaşadığı hayali coğrafyalar arkaik bir güce ve yoğun imgelere sahip olsa da, İran'da Hatemi döneminden sonra esaslı bir revizyon gerektiren klişelere tehlikeli bir yakınlık içinde bulunuyorlar.

Ne olursa olsun, Neshat uluslararası sanat piyasasını seviyor: New Yorklu sanatçı doksanlı yıllardan bu yana, uluslararası çapta önem taşıyan bütün sanat etkinliklerine katılıyor, fotoğraf çalışmaları bugüne değin sayısız derginin kapağını süsledi.

Tüm bunlar haliyle Shirin Neshat'ı İran'ın baş temsilcisi durumuna getiriyor. Bir takım tersliklere rağmen İran'da direnen ve aktif olan kadın çevresine ise, Neshat’ın sanatında ve yanında pek yer yok:

İran'ın gerçekçi, farklılaşmış ve çağa uygun bir tablosunu çizen genç kuşak kadın sanatçıların işi, 50 yaşındaki Neshat’ın varlığı nedeniyle zor gibi görünüyor. Peki Neshat bu üstün temsilci konumunu istiyor mu? Genç kuşak kadın sanatçıların sanat piyasasından uzakta kalması, her şeyden önce Batı’nın Doğu sanatından beklediği şeylerden kaynaklanmıyor mu?

Shirin Neshat'ın çalışmalarını derin etkiler bırakan deneyimsel bir alana dönüştüren şey, onun çalışmalarındaki belirlenemezlik: Neshat çok anlamlı, belirsiz simge ve düşsel figürler kullanarak çıkarılabilecek her türlü mesajın üstünü örtüyor.


Amin Farzanefar


Qantara.de 2007


Almancadan çeviren


Şebnem Sunar