Monday, July 30, 2012

Coşkun Aşar

homepage: www.photoaraf.com  
Biography: Was born in Turkey in 1974. He began photography in 1995. Studied Journalism and Cinema in the Marmara University Communication Faculty. Worked in MIHA (Marmara University Communication Faculty News Agency) as a photojournalist. Started to take his first personal project which is entitled “Children in Darkness” at the same time in university and followed this project nearly seven years. Particapated for World Press Photo three years seminars in Turkey. Studied in Nordens Fotoskola in Sweden with the scholarship from Swedish Institute. Teached in Galatasaray University about photojournalism and documantary photography. He was invited for Leica Exhibition for the 50th Anniversary of LEICA M series with selected twenty photographer from the world. Worked as a freelance photographer for domestic and foreign newspapers, magazines and agencies. hi He is one of the founders of photo_araf. He works for his personal projects and photo-roportages in photo_araf. Lives and works in Istanbul.      Exhibitions: -Il'Altra Istanbul (The Other face of Istanbul), group exhibition, Muse d'ell Ara Pacis in Rome in 2007. -Children in Darkness, solo exhibition in Istanbul in 2007. -Sulukule, the Remaining, group exhibition in Istanbul in 2007. -Children in Darkness, solo exhibition , 4.Uludag University Photography Festival in Bursa in 2007. -Journey to The Spring, solo exhibition, Fotografevi in Istanbul in 2007. -National Geographic Turkey Photograps group exhibition in Washinton in 2007. -Journey to The Spring, solo exhibition, Focusing on The Life Of Roma in Europe, Sofia in 2006. -IFSAK 1th International Istanbul Bienal Faunus Project, grup exhibition in Istanbu in 2006. -Leica M series 50th years anniversary exhibition '24X36' in Leica Galeries in The World, 2004-2006. World Press Seminars 2001-2003, group exhibition in Amsterdam in 2004. -Slams of İstanbul, group exhibition, IFSAK International Photography Festival in İstanbul in 2001. -Abondoned Children, group exhibition in İstanbul in 1998. -Infinitive Realities, group exhibition in Istanbul in 1997.      Publications: -Il'Altra Istanbul (The other Face of Istanbul), Exhibition catalog, 2007. -İz Magazine No:3, Portfolio, 2006. -Sanat Dünyamız, Portfolio, No:95, YKY, 2005 -Environment, World Press Photo project book in 2004. -Gender, World Press Photo project book in 2004. -Turkish Photojournalists Calendar in 1999 wiht twelve photographer. -Miha Colletive Reportages, book, Inkılap Publications, 2001.

Sema Moritz Fikrimin İnce Gülü

Ülviye Karabaşak Resim Sergisi

Sunday, July 29, 2012

Shaer Koshi (Poèticide)

 
 International Film Festival - www.icfilms.org - Director: Payam Mofidi (France/Iran) - In a rather lethargic mood, a girl is disillusioned by the harshness of events that affect her life. She sees herself trapped in a constant nightmare, from which she finds no exit.

Saturday, July 28, 2012

Eve Arnold: Beyaz Kadının Kara Hakikati Arayışı



Fotoğrafçılarla ilgili hikâyeler bitip tükenmez. Gerçeğin, hakikatin tutumunu belgelemeyi görev edinmiş o cesaret timsalleri, fotoğraf çekerlerken şu malum ‘basın mensupları’ konulu karelerin çok ötesinde bir şeyi anlatırlar; onlar, haber fotoğrafçıları, insanlık ulusuna mensup, muktedire değil hakikate taraf, evrene dair üçüncü gözlerdir. Üstelik ne sesleri vardır, ne kalemleri, tek bir fotoğrafla, sayfalara dökülecek o hakikati, bütün o savaşların, acının orta yerinden haykırıverirler…
Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın; zeminin üstünde, size hiç de ‘konforlu’ ya da ‘ergonomik’ gelmeyen biçimde duran o kadının, yüzündeki o çizgilerin her biri hakikatin omzuna yüklediklerinden ibaret. Şimdilerde, fotoğrafçılığı bir kameraya sahip olmaya eşdeğer görenler için, bu fotoğrafın ifadesi yalnızca bir ‘karizmatik an’ olabilir.
Oysa Eve Arnold, insanlığın ta kendisiyle sınavında, hepimize notu veren, objektiflerin subjektif ve kamusal yarar odaklı olduklarında da değerli olduğu zamanların temsilcisi olarak orada duruyor. Her bir kırışıklığında, her bir çizgisinde, hakikatin izini taşıyor. Bizeyse o ömre ve o ömre sığan fotoğraflara bakış atmak kalıyor.
Eve Arnold’un 100 yıllık ömrü 1912 Nisanı’nda, Philadelphia’da dokuz çocuklu ailenin kızı olarak başlamıştı. Annesi ve babası Rus musevilerdi. Babası, iyi eğitim görmüş biri olmasına rağmen, Eve’in çocukuğu yoksulluk içinde geçti. İki dünya savaşı, onlarca savaş, az da olsa barış gören Arnold’u önemli kılan detaylardan biri de Magnum Fotoğrafçıları’nın ilk kadın üyesi olmasıydı. Amerika’da merak saldığı ve New York’taki Yeni Sosyal Araştırmalar Okulu’nda Alexei Brodovitch eşliğinde öğrendiği fotoğraf sanatı Arnold’un hayatının hep ortasında durdu.1 Oysa fotoğrafçılığa başlaması fazlasıyla garip bir öykünün sonucuydu.
Eve Arnold tıp okumaya heves etmişti; ancak erkek arkadaşının ona aldığı kamera hayatında çığır açtı. Fotoğrafa ilişkin ilk tecrübelerini bu kameranın ardından gelen süreçte edindi. Bir bakış açısı vardı elbette; ama bu kendisinin de belirttiği üzere sınırlı bir bakış açısıydı.

 Irkçılığın ve Yoksulluğun Ortasında

İlk fotoğraf çalışması, ırkçılığın dorukta olduğu yılların Amerika’sında bir Afro-Amerikan defilesiydi. Bu çalışmasıyla, Magnum Photos’un ve Henri Cartier-Bresson’un ilgisini çekecekti.
Batı’nın Arap Dünyası’nı çok uzak gördüğü bir zaman diliminde, 1960′ların sonunda başlayan bir süreçte Arnold, Arap Dünyası’nı, Arap ülkelerindeki günlük hayatı ve iktidar ilişkilerini inceleyen bir foto-belgesel çabasına girişti. Keza, çalışmaları arasında Amerika’daki Siyahların mücadelesine de önemli bir yer ayırmaktaydı. Nitekim, Malcolm X’le ve Kara Panterler’le ilgili hatıralarını anlatırken şunları söylüyordu:
 
Siyahi Müslümanlar beyaz basını aşağılık bulurlardı; bu yüzden ancak bir yılda içeri girebildim. Bir film yapımcısı aracılığıyla, Louis Lomax adlı bir ‘arabulucu’dan haberim olmuştu. Bir öğle yemeğinde buluşmak ve haberi konuşmak üzere sözleştik. Lomax tam iki saat gecikti, geldiğinde kendine bir içki aldı ve bana bakıp, benim Müslümanlar hakkında bir haber yapmak istemediğimi, tek istediğimin siyahi bir adamı yatağa atmak olduğunu söyledi. Öfkeyle yerimden kalkıp, çıktım. Peşimden geldi ve bunun bir test olduğunu söyledi; istediğim buluşmayı 1.000 dolar karşılığında ayarlayacağını ekledi. Ödemeyi yaptım ve böylece Siyahi Müslümanların arasına girebilmem sağlanmış oldu.2


Bir fotoğrafçı olmasının yanı sıra, siyahların dünyasında hakikati arayan bir kadındı. Bu onu hep ‘şüpheyle bakılan biri’ konumunda bırakıyordu. Herkesin kafasında onunla ilgili soru işaretleri vardı. Oysa o, kendi soru işaretlerinin peşinden koşmaktan başka bir şey yapmıyordu. Evrenin iktidar ilişkilerinin ona ‘zayıflığı’ olarak sunduğu her şeye dair sorularından şöyle bahsediyordu:

Aynı tema işlerimde birden fazla kez görülebilir. Ben yoksuldum, yoksulluğu belgelemek istedim, bir çocuk yitirdim ve kafayı doğuma taktım; siyasete ilgim vardı ve siyasetin hayatlarımızdaki etkisini görmek istedim, bir kadınım ve kadınları bilmek istedim.3


Hayatı Öğrenme Biçimi Olarak Fotoğraf

Kısacası, onun hakikatle ilişkisi ‘görev icabı’ değildi. Hayatın ta kendisiyle savaşırdı ve ondan ‘öğrenme’ yöntemi fotoğraftı. Fotoğrafı birilerini eğitme yahut onların üstünde otorite kurma enstrümanı olarak kullanmadı; fotoğraf onun için yalnızca üstüne düşünülecek bir uğraş değil, bir şeylerin üstüne düşünme biçiminin ta kendisiydi.
Arnold’un neler yaptığına baktığımızdaysa ortaya Marilyn Monroe’nun fotoğraflarından, Amerikan First Lady’lerinin portrelerine kadar birçok özel iş geliyordu. 1979′da Çin’e gitti; ardından Küba’ya gidip otuz yıl önce fotoğrafladığı ailenin yeni kuşaklarının fotoğraflarını çekmesi hayatındaki güzel rastlantılardan biriydi. 1980′de Brooklyn’de ilk sergisini açtığında artık altmış sekiz yaşını görmüş bir fotoğrafçıydı.
Kraliçe Elizabeth II, Senatör Joseph McCarthy, Jacqueline Kennedy, Malcolm X, Joan Crawford ve Marilyn Monroe gibi isimlerin yanı sıra ‘sıradan’ olarak adlandırılan, ama ‘imaj yapım çalışmaları’na maruz bırakılmamış insanlar çekti; onlar için uzaklardaki ülkelerde yaratılan imajları alt üst etti.
İnsanlık tarihinin bütün ötekilerinin üzerine örtmekte bir an olsun tereddüt etmediğimiz, Yıldırım Türker’in “yüzündeki sinekleri kovmaktan vazgeçmiş sümüklü bebekler” olarak algıladığımızı yüzüne vurduğu o insanların ‘ânları’nı haberleştirdi. Acıların uzaklaştırılmasına değil, onların dibimizde olduğuna ikna etmeye çalıştı bizi.

Kadının Erkten Sıyrılan Gözü
Kadınların fetişize edildiği dünyada, kadın gözüyle kadınları çekebilme şansı vardı. Fotoğraflarındaki kadınlar da adamlar da o korkunç iktidarın cazibesinden uzaktalardı. Oysa, fotoğraflarıyla politika yaptığını görmek kolaydı. O siyah çocuğun ellerini iki omzuna dayamış güçsüzlüğü de Marilyn Monroe’nun masumiyetini de görebilecek kadar açık zihinliydi. Evren algısını sınırlara hapsetmemişti.
Beyazlığını da kadınlığını da asla birer ‘avantaj’ olarak kullanmadı. Fotoğrafladığı hakikatten kendini soyutlamadı, savaşın ‘egzotik’ yahut ‘oryantalist’ bir yorumu yerine, orada olmanın peşine düştü.
‘Ünlülerin arkadaşı’ olarak tanımlamak sanırım Arnold’u küçümsemek olur; fotoğrafını çektiği asrın insanlarından en çok Marilyn Monroe’yu sevdi. On yıl boyunca hayatını karelerle ifade ettiği o kadının radikalliğinin vesikasıydı işleri. Life, Esquire, Harper’s Bazaar ve Paris-Match gibi dergiler için foto muhabirliği yaptı. İrlanda’nın Sunday Independent gazetesi özellikle Monroe fotoğraflarının önemine şöyle değiniyordu: “10 yıl boyunca yakından fotoğrafladığı Marilyn Monroe’nun 1961 yılında başrolünü oynadığı “Uygunsuzlar” adlı filmin setinde çektiği kareler adeta bir başyapıt oldu. Bu film seti parlak kariyerlerinin başındaki iki kadının şöhrete attıkları ilk adımlarına sahne oldu.”

Tarihi sorduklarında, “Oradaydım,” diyebileceklerden biri olmanın yanı sıra, bir pişmanlığına rastlamadığımız sayılı hakikat tanıklarından biriydi. Doksan dokuz yaşında onu yakalayan ölüm, asırlık bir çınarı deviremedi. O tarihin ‘kalıcılaşması’ ve ders çıkarılır hâle getirilmesinin peşindeydi.

Kendiyle aynı adı taşıyan galeri sahibi Stephen White onun sosyal olarak önem arz eden, II. Dünya Savaşı sonrası dönem fotoğrafçıları arasında çok ciddi bir yere sahip olan bir fotoğrafçı olduğuna değiniyordu.
Sadece Londra’da 1996′da açılan retrospektifiyle bile 62 bin insana ulaşan ve aklımıza görüntüler kazıyan kadın, 20′ye yakın ödülden çok fazlasını, 20. yüzyılda kadın ve dürüst olabilme tecrübesini hediye etti hepimize, üstelik sözle değil, doğru anda doğru yerde ve en ‘güzel’ bakış açısına sahip olarak.
Onun fotoğrafını ve fotoğrafçılığını en iyi ifade eden belki de İtalya’dan Corriere Della Serra ise eşsiz gözlemciliğini öne çıkaran ifadesiydi : “Küba’da bir rom şişesinin ardındaki genç kızın dramatik yalnızlığını ya da Güney Afrika’daki bir grup Zulu kadınının umutsuzluğunu anlatacak kadar başarılıydı. Fotoğrafları hassas, derin ve duyarlı bir kadın bakışının zenginliğiydi. Ve bu bakış bazen sertleşse bile yumuşaklığını hiçbir zaman kaybetmiyordu.”

1) http://bit.ly/A1C22K.
2) Magnum Stories, s. 16.
3) Cape Jonathan, Eve Arnold, Unretouched Woman, 1976.








Friday, July 27, 2012

Burroughs’u herkes sever: Fotoğraflarla William S. Burroughs

Beat Kuşağı yazarlarından William Burroughs‘un fotoğraf koleksiyonu, 20 yüzyıla adını bırakmış pek çok sanatçıyı barındırıyor.
Patti Smith ile
Mick Jagger ve Andy Warhol ile
Tom Waits ile
Francis Bacon
Jimmy Page ile
Kurt Cobain ile
Bianca Jagger ve Andy Warhol ile
Kurt Cobain
Madonna ile
Keith Haring ve John Giorno ile
Sting ve Andy Summers ile
John Giorno ve Hüsker Dü ile
David Bowie ile
Brion Gysin ile
Debbie Harry ile
Al Jourgensen ve Jim Rose ile
Leonardo DiCaprio, Allen Ginsberg ve Jan Herman ile
Joe Strummer  ile
Kim Gordon ve  Michael Stipe ile
Basquiat ve Debbie Harry ile
Kaynak: dangerousminds.net

Ruth Orkin "İtalya'daki Amerikalı Kız"


"İtalya'daki Amerikalı Kız" 

adıyla bilinen Ruth Orkin fotoğrafı, fotoğraf tarihinde tacizi anlatmasıyla bilinir. Floransa sokaklarında yürüyen Amerikalı genç kadın, etrafındaki bir dolu İtalyan erkeğin göz hapsindedir. Genç kadın üstüne yönelen bakışların arasından mağrur bir şekilde yürüyüp geçer. İşte o fotoğrafın hikayesi...
İtalya'daki Amerikalı kızın hikayesi...
Ninalee Craig'in Floransa'da Piazza della Republica'dan yürümesi üzerinden tam 60 yıl geçti. Kendisine "Jinx Allen" diyen Ninalee Craig'in o zamanlar yaptığı, akıl ermez farklılıkta bir eylemdi. Günümüzde bile tek başına seyahat göz korkutucu iken genç bir kadının tek başına, 60 yıl önce dünya daha hoşgörüsüz bir yer iken buna cesaret ettiğini düşünün. İşte Jinx ve Orkin'in yaptığı da buydu.

Ninalee Craig (Jinx), 1951 yılında New York'taki işini bırakıp Avrupa'da tura çıktığında 23 yaşında bir öğrenciydi. Floransa'da kendi gibi tek başına seyahat eden 29 yaşındaki foto muhabiri Ruth Orkin ile tanıştı.

Jinx ve Orkin, 1950'lerde bir kadının tek başına Avrupa'da seyahate çıkmasını konu alan bir foto-belgesel yapmaya karar verdiler. "Don't Be Afraid to Travel Alone" (Yalnız Seyahatten Korkma) adlı belgeselde Orkin, Jinx'in alışveriş yaparken, trafikteyken, araç sürerken ve kafede flört ederken fotoğraflarını çekti. Çekilen her fotoğraf çok güçlü olsa da aralarından bir tanesi diğerlerinin önüne geçti ve bu fotoğraf Orkin'i ünlü yaptı.