Misha Gordin : Kavramsal Fotoğraf
Geleneksel kavramsala karşı
Makinamı dışarıya, varolan dünyaya mı çevirmeliyim yoksa kendi içime, ruhuma mı?
Varolan gerçeklerin mi fotografını çekmeliyim yoksa daha gerçekçi fakat varolmayan kendi dünyamı mı yaratmalıyım ?
Bu iki zıt yaklaşımın sonuçları epeyce farklı ve bence kavramsal fotografçılık , fotografı resim , şiir , müzik ve heykel seviyesine koyan daha yüce bir anlatım. O , özel bir doğal yetenek ve sezgisel bir görüş kullanır.
Kişisel kavramları fotograf diline çevirme varoluş , doğum , ölüm ve yaşam gibi büyük soruların olası cevaplarını da yansıtır.
Bir fikir yaratmak ve onu gerçeğe aktarmak kavramsal fotografçılığın gerekli bir sürecidir.
Günümüzün kavramsal yaklaşımı , birkaç istisna ile tamamen sanat fotografçılığının hakimiyetindedir.
Fakat dijital fotografçılığa giriş bu dengeyi değiştirebilir.
Üretilen değiştirilmiş gerçeklerin kolaylığı , onu özel hayal dünyalarını tüm anlamları ve gizemi ile ifade etmek için kullanan yeni bir yetenekli sanatçılar dalgası getirecektir.
Yüksek teknoloji dünyasında bir fotografın güvenilebilirliğine inanacak mısınız? Ve bu önemli mi?
Benim için önemli. Kavramsal görüntülerin yaratıldığı tüm bu yıllarda ben onları mümkün olduğunca gerçekçi yapmaya çalıştım. Teknik yeteneklerim gelişti ve düşünce ufkumu geliştirmemi sağladı.
Fakat sürecin en önemli kısmı bu değil.
Kusursuzca icra edilen yetersiz (kalitesiz) kavram , halen kalitesiz fotograf meydana getiriyor.
Bu nedenle kuvvetli görüntüyü oluşturan en önemli şey bir kavramdır.
Kavram yaratma yeteneği ve onu koruma hünerinin karışımı ;bunlar inandırıcı kavramsal fotografın en büyük iki yapıtaşıdır.
Fotografik görüntüleri manipüle etmek yeni bir fikir değildir. İşin doğrusu , tüm fotoğraflar belli bir dereceye kadar manipüle edilmiştir. Fotografın gerçek gücü, değisen gerçeklik varoluş olarak sunulduğunda ve farkedilmesi beklendiginde ortaya çıkar. Manipüle edildiği açıkça belli olan bir fotograf , fotoğrafçılığın eşsiz güç olduğu anlayışından yoksun olduğunu gösteren bir hiledir . Bilinçaltımızı oyan inanış , fotoğraf makinası ile yakalanan şeyin varolduğudur. Başarıyla manipüle edilmiş görüntülerin en iyi örneklerinde “bu gerçek mi?” sorusu ortaya çıkmaz.
Dijital manipülasyona ilk başlayışım analog ve dijital tekniklerin ne kadar benzer olduğunu bana gösterdi. İkisi de parlak ve karanlık noktalara sahipti. Bu noktada , dijitale geçmek için bir sebep görmüyorum. Halen orijinal baskının parlayan kalitesini ve zahmetli süreci ile onu elde etmeyi tercih ediyorum. Aynı zamanda , dijital teknoloji analogun yerini almadan önce ve kavramsal yaklaşım fotografçılık sanatında hakettiği yeri alacak oluşunun sadece bir zaman meselesi olduğuna da inanıyorum.
Güç sonsuza kadar kayboldu
Fotoğrafın en büyük gücü olan açıksözlü dürüstlüğü sonsuza kadar kaybolmuştu.
Bilgisayar çağından evvel insanlar , önlerindeki fotoğrafın , gerçeğin doğru bir sunumu olduğuna inanırlardı.
Daha fazlası yok. Photoshop ve dijital düzenlemeye teşekkürler.
Bugünlerde fotoğrafçılık saf aşamalardan ortaya çıkıyor ve değişimin hızlı dünyasına giriyor. Ne kimyasallar , ne karanlık , ne de hatalar...
Benim tekniğim affedici değildir. Hatalar yapılabilir fakat düzeltilemez. Hata yapma korkusunun izi , yaptığım her görüntüde vardır. Baskı yaparken her hareketi iki kere kontrol ederim. Benim özenli çalışmamın tüm sınırlamaları ve kusurları görüntünün gücüne bıçak sırtı gibi keskin bir sadelik katar.
İyi bir görüntü gücü onun ruhundan gelir. Bu ruhun dijital ya da anolog olması farketmez. İyi görüntü canlıdır ve benimle duyguların çekici dili ile konuşur.
Bir kalemin gücü
Analog ve dijital fotografçılık arasındaki farklılık , kalem ve klavve arasındaki farklılığa benzer. Her ikisi de yazma aletidir. Klavye kusursuz , hızlı ve pekçok özelliği vardır , hatalar çabucak düzeltilebilir ve değişiklikler anında yapılabilir. Ne kalemtraş, ne silgiler ne de altında sert bir yüzey...
Fakat bir kalem kullanarak extra boyutu olan bir yazı yaratabilirsiniz. O , sizin bedensel sunumunuzdur ve kişisel karakterinizi yansıtır. Bu dünyadaki başka hiç bir şeye benzemez. Bir insanın dokunuşuna sahiptir. Sizinkine... Onu canlı kılan kusurları vardır.
Klavye tek başına sanat nesnesi olamaz ama kalemler olabilir.
Fotoğrafçılığın dönüşümü ile ilgili aynı yönde düşünüyorum.
Dijital görüntülemenin sınırları yoktur. Tek sınır onu kullanan kişinin kendisidir. Kullanım kolaylığı bağışlayıcı ve iyi bir sanatçının elinde iyi bir sanat yaratmak için uygun bir alettir.
Fakat dijital sanatta çok önemli bir boyut gözden kaçırılıyor. Ve bu gözden kaçırılan nitelik bir insan elinin kusuru olacaktır.
Ve bu kusur , güzellik ve önem cetveline bir çentik daha ekler.
Şimdilerde gözden uzak bir yaşam yaşıyorum.
Ön sundurmadan yakındaki göle dalan gökkuşağını görebiliyorum.
Ormanlardan eve döndüğümde beraberimde bir şenlik ateşi kokusu getiriyorum.
Gece , bir baykuşun gizemli seslenişini dinleyip tabiatla daha çok uyum içinde hissediyorum.
Dört mevsimi de kesinlikle yaşarım.
Taze kış rüzgarının derin karı oyması ve bahar başında kuşların dönüşüyle...
Yazlar yaratıcı enerji doludur.
İşte bu benim çalışma yöntemim
Yapraklar açtığında makinamı uzun uykusundan uyandırır , oğlumu model olarak kullanırım. Yeni mevsimime başlarım.
Benim kavramsal fotoğrafçılığa bulaşma tarihim geçmişte
Vatanımdan 28 yaşında ayrıldım. Beraberimde iki görüntü götürdüm.
Bir alfabenin ilk iki harfini
Bugün hala gelişiyorum.
Yaşadığım yerin güney sınırında büyük bir kaya durur.
Güneşli kış günlerinde onu ziyaret etmeyi severim. Etrafında döner sessiz enerjisini içime çekerim.
Tepesinde durup parlak güneşe bakış atmayı severim.
Ciğerlerimi temiz hava ile doldurup gökyüzüne ulaşmayı severim.
Gözden uzak olduğumu hissediyorum ama yalnız değilim. Ait olduğum yerdeyim.
Yalnız baykuş beni yuvasının olduğu çukurdan seyrediyor.
Çeviri : Berna AKCAN