Saturday, October 27, 2012

Thursday, October 25, 2012

Auschwitz kampının fotoğrafçısı öldü


 24/10/2012
II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin toplama kampı Auschwitz’ten sağ kurtulmayı başaran Wilhelm Brasse, 95 yaşında hayata veda etti.
Auschwitz-Birkenau Müzesi Sözcüsü Jaroslaw Mensfelt, uzun süredir rahatsız olan Brasse’nin Polonya’nın güneyindeki Zywiec kentinde öldüğünü açıkladı.
1940 yılında Nazi işgali altındaki Polonya’dan kaçmaya çalışırken yakalanan Brasse, 22 yaşında siyasi tutuklu olarak Auschwitz Toplama Kampı’na gönderilmişti.
Kamp komutanı Rudolf Höss’ün savaştan önce Polonya’nın güneyindeki Katowice kentinde bir fotoğraf stüdyosunda çalıştığını fark etmesi üzerine, Auschwitz’in fotoğraf ve kimlik bölümünde görevlendirilen Brasse, savaşın sona erdiği 1945 yılına dek yaklaşık 50 bin mahkumun fotoğraflarını çekmişti.
Brasse, 2010 yılında Alman gazetesi Süddeutsche Zeitung’a yaptığı açıklamada, “Tutuklular, Auschwitz’te ilk geldiklerinde tamamen normal görünüyordu. Sadece birkaç hafta sonra ise eğer hala hayattaysalar, tanınamaz hale geliyorlardı” demişti.
Kamp doktoru Josef Mengele’nin tutuklular üzerinde yaptığı deneyleri de görüntülemek zorunda bırakılan Brasse, Mengele’nin ilk deneylerini, 15 ila 17 yaşlarında bir grup Yahudi genç kız üzerinde uyguladığını belirtmişti.
Sovyet ordusunun Polonya’ya girmesinden kısa bir süre önce tüm negatifleri yok etmesi emredilen Brasse, Nazi subaylarının emrine karşı gelerek negatifleri saklamayı başarmıştı. 60 bin mahkumla birlikte Ocak 1945’te Mauthausen Toplama Kampı’na gönderilen Brasse, kampın Mayıs 1945’te Amerikan askerleri tarafından kurtarılmasının ardından özgürlüğüne kavuşmuştu.
Savaşın sona ermesinin ardından Polonya’ya dönüp evlenen ve 2 çocuğu olan Brasse, bir daha asla fotoğrafçılık yapmamasının nedenini şöyle açıklamıştı:
“O biçare Yahudi çocuklar, gözümün önünden hiç gitmedi. Auschwitz’te asla unutamayacağım şeyler gördüm.”
Brasse’nin çektiği fotoğraflar, Auschwitz Müzesi’nde sergileniyor.

Europe Through My Lens - Street Photography by Eric Kim


Wednesday, October 24, 2012

Tuesday, October 23, 2012

Nefret Söylemi: Türk Basını Tedavi Edilebilir mi?



“… İngiltere’de gazeteciler için bastırılmış, “reporting diversity” adlı bir rehber var. Bu rehber İngiltere’de bulunan etnik gruplarının dillerinden, dinlerine, kültürlerine kadar birçok bilgi içeriyor. Gazeteciler etnik gruplar için değerli, kutsal ve önemli olan bazı kavramlar hakkında bu rehber ile bilgilendiriliyor ve yanlış bir dil kullanımı önlenmeye çalışılıyor. Hangi ifadelerin hangi gruplar için aşağılayıcı olabildiğini, Kur’an’ ın nasl yazılması gerektiği, dini ritüellerle ilgili detaylı bilgiler, hangi davranışların hangi etnik, dinsel gruplarda hoş kaçmadığı gibi konularda birçok bilgi yer alıyor. Bu tarz çalışmaların yapılması Türkiye’de de olumlu sonuçlar doğuracaktır.
Medyada nefret söyleminin bu tip projelerle izlenmesi, üniversitelerin iletişim fakülteleri ve bazı Svil Toplum Kuruluşları ile işbirliği çok faydalı olacaktır. Medyada nefret söylemini ve ayrımcılığı izleyecek daimi bir izleme mekanizmasının oluşturulması da hiç şüphesiz olumlu sonuçlar doğuracaktır. Medya organlarının ombudsmanların sayısının arttırması ve ayrıca da belirli aralıklarla her medya kuruluşunun öz eleştiri toplantıları düzenleyip yaptıkları hataları değerlendirmeleri, gazetecilerle ve editörlerle fikir alışverişinden bulunulması faydalı olacaktır.
Özetlemek gerekirse Dünyada ve Türkiye’de medyasında gözle görülür bir nefret söylemi var, Türkiye’de bu söylem geçmişten günümüze çok can acıttı, söylemin kimi zaman şiddet içeren eyleme, linçlere, cinayetlere dönüştüğüne tanıklık ettik. Medyada nefret söylemi nefret suçunun tek sebebidir demek, diğer faktörleri göz ardı etmek, bu suçu salt medyaya indirgemek her ne kadar doğru değilse de medyanın oynadığı rolü göz ardı edemeyiz. Bu nedenle önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, okurların, televizyon izleyicilerinin de bilinçlendirilmesi, bu konu ile ilgili farkındalık yaratılması büyük önem taşıyor …”(nefretsoylemi.org)













 









THE AMERICAN STREET KID - A Sneak peek at the Feature Documentary


Tuesday, October 16, 2012

NTV'den Leonardo da Vinci'ye sansür!


NTV'de yayınlanan Leonardo da Vinci belgeselinde, ünlü ressamın "Vitruvius Adamı" olarak da bilinen resmi sansürlendi.
NTV'de yayınlanan Leonardo da Vinci belgeselinde ilginç bir olay yaşandı. Leonardo'nun "Vitruvius Adamı" olarak bilinen ve "altın orana sahip insan"ı resmettiği söylenen resimdeki adamın cinsel organı sansürlendi.
O görüntü:
vinci.jpg
Vitruvius Adamı:
image.jpg
(soL - Haber Merkezi)

Monday, October 15, 2012

Deha'larını 'hayatlarına harcayan' kadınlar


Margaret Hooks'un Devrimci Fotoğrafçı Tina Modotti ve Catel'in çizdiği, Jose-Louis Bocquet'in metinleri yazdığı çizgi roman Montparnasse'lı Kiki; iki kadının öncü, devrimci, bohem, sanatçı, fotoğrafçı, model, 'esin kaynağı' ve 'âşık' olarak öykülerini anlatıyor.

Türey Köse

Oscar Wilde, 'Asıl dehamı hayatıma harcadım, eserlerime ise yalnızca yeteneğimi...' der. 20. yüzyılın iki efsane kadını Tina Modotti ile Montparnasse'lı Kiki 'asıl deha'larını hayatlarına koymuş-harcamış kadınlar. Hayat öyküleri 20. yüzyılın siyasal mücadeleler ve sanat arayışlarının -özellikle de fotoğraf sanatının- tarihi gibi. Ve aynı zamanda, özgür ruhlu iki kadının hayata meydan okuyuşunun. Margaret Hooks'un Devrimci Fotoğrafçı Tina Modotti ve Catel'in çizdiği, Jose-Louis Bocquet'in metinleri yazdığı çizgi roman Montparnasse'lı Kiki; iki kadının öncü, devrimci, bohem, sanatçı, fotoğrafçı, model, 'esin kaynağı' ve 'âşık' olarak öykülerini anlatıyor.

erkekler!' diye yazacaktır. Öte yandan hayatı ve sanatı arasında bir bölünmüşlük yaşar. Weston'a yazdığı bir mektupta -Oscar Wilde'ın kulaklarını çınlatarak- şöyle der:

Montparnasse'lı Kiki

Montparnasse'lı Kiki, bir başka efsane 20. yüzyıl kadını. Onu daha çok Man Ray'ın 'modeli' olarak tanıyoruz. Fotoğrafseverler 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından Man Ray'ın bir kadının sırtını viyolonsele çevirdiği ünlü fotoğrafı bilirler. İşte 'Montparnasse'lı Kiki', bu fotoğrafın modeli. Sadece onun mu? Man Ray'ın birçok fotoğrafının yanı sıra Kisling, Foujita, Utrillo ve Leger gibi sanatçıların da modeli olarak resim tarihinde önemli bir yeri var. Kiki, 1920'lerin Montparnasse'ında Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında bohem sanat çevreleri içinde döneminin en önemli kadın karakterleri arasında yer alıyor. Uzun yıllar Man Ray'ın sevgilisi olan Kiki; sadece fotoğrafçıların, ressamların 'model'i değil, döneminin 'daha fazla' özgürlük arayışındaki kadınları için de 'model' olmuş...